"İnsanın değeri aradığı şeyin değeri kadardır."
MEVLANA

29 Kasım 2011 Salı

İlber Ortaylı ile anım

Burada İlber ORTAYLI'yı uzun uzadıya anlatacak değilim. Onu herkes çok iyi tanıyor. Benim ki biraz kişisel.

17 Aralık günü İstanbul'daki işlerimiz nedeniyle hanımla atladık İstanbul'daki kardeşinin yanına gittik. Uzatmayayım, ertesi gün işlerimizi ikindi vakti Mecidiyeköy'de bitirdik. Önce Meclis'te sonra medyadaki hararetli tartışmalar nedeniyle  haberdar olduğum  "VEFATININ 150. YILINDA  SULTAN ABDÜLMECİD VE DÖNEMİ ULUSLARARASI SEMPOZYUMU" aklıma geldi. Dolmabahçe'ye çok yakındık. İlber Hoca'yı dünya gözüyle görüp dünya kulağıyla da dinlemek üzere(Kapanış oturumuna katılacağını tahmin ediyordum.) kayınbirader ile hanımı ikna edip(malum Beşiktaş'da trafik çok yoğun) Dolmabahçe Sarayı'ndaki sempozyuma götürdüm. Aracımızı biraz uzak bir yere park edip sahil yolundan epey yürüyerek Dolmabahçe Sarayı'na geldik.

İçeriye girdik, devam eden otuma sessizce katıldık. Dolmabahçe Sarayı'nın içini ilk kez görmüştüm, manzarasıya harukulade bir saray yavrusu. Bu nedenle ilk şaşkınlığımı Saray'a karşı yaşadım. Harika bir Bogaziçi manzarası. Atatürk'ün ve Sultan'ın vaktini geçirdiği yerdeydik. Tüylerim diken diken oldu desem yeridir. Sonraki şaşkınlığım katılımcıların azlığına oldu. Bana göre Türkiye'deki bütün tarihçilerin buraya akması gerekirdi. Son oturuma kadar tıklım tıklım sarayın salonunu doldurmalıydılar. Ki Payitaht insan kalabalığından iğne atsan yere düşmeyecek bir yer!

Oturumdaki konuşmacılar genel anlamda medyada çıkan haberlere karşı tepkiliydiler. Sultan Abdülmecid'in yaptıklarını tek tek sayıyorlar, kendisini ve babası II. Mahmut'u Cumhuriyet'le sonlanan yolun mimarları olarak zikrediyorlardı. Koskaca İmparatorluk sarsılıyor, Sultan Abdülmecid'de çaraleri radikal kararlar alarak bulmaya çalışıyordu. Şunu söyleyebilirim ki, Türkiye'de bu sempozyum zihinlerdeki kalıpları yıkmıştır. Her bina temelleri üstünde duruyor. Temel üzerine araştırmalar yapmamak, incelememek ve yok saymak çıkacağımız katların sıhhati için iyi değildir.

Evet, İlber Ortaylı'da verilen aradan sonra IV.oturuma  dinleyici( protokol sırasında) olarak katıldı. İlber Hoca'nın dinleyiciler arasında olması konuşmacılar açısından da çok farklı oluyor. Genç olanlar heyacanlanıyor, donanımlı olanlarda  cümle aralarında İlber hoca'nın yaptığı çalışmalara gönderme yapıyorlar. "evet İlber ORTAYLI'nın da belirttiği, yazdığı gibi" vs. (Buradan ne kadar önemli bir adam olduğunu anlıyorsunuz.)

IV. oturumdaki bir konuşmacının sunumunda  "nepotizm" konusu geçti. Çeşitli Osmanlı valiliklerinde olan adam kayırmanın önüne geçilmesi için yapılan çalışmaları belirtti. Bu nokta da aklıma(geçmişte yaşadığım tecrübelerimi de göz önüne alarak) güzel bir soru geldi. Soru metni üzerinde oturum bitene kadar çalıştım, oturum bitince de oturum başkanı soruları almak istiğini söyledi. Elimi kaldırdım. Tam bu esna da İlber ORTAYLI protokol sırasından "Soruları almayalım, vakit dar kapanışa geçelim " dedi. Hem ben hem oturum başkanı dona kaldık. O sözünden sonra oturum kapandı tabi. Ben neyse de, oturum başkanına saygısızlık etti ve tavırlarıyla da bunu hiç de saygısızlık olarak görmediği anlaşılıyordu.

Kapanış oturumunda Taha Akyol, İlber Ortaylı ve iki iyi akademisyen konuştular. Allah var, İlber Hoca iyi biliyor ve çok iyi anlatıyor. Anlatırken gözlerini salonun her noktasına gezdiriyor. Tarihe hakim, sözleri ağzından tane tane ve  inci gibi çıkıyor. Dinleyiciler olarak bizler ağzından çıkacak kelimeleri cankulağıyla dinledik.Konuşmsına da "Bana dünyada sıkıcı beş adam göster deseler bizim gençlik zamanımızdaki beş Tanzimat tarihçisini gösterirdim. Sonra gel gör ki bütün akademik çalışmalarım, doktora tezim tanzimat üzerine oldu" diyerek salonu kahkaya boğdu. Kapanışı da güzel bir konuşmayla Taha AKYOL yaptı.

Evet, kapanış oturumu bitti. Kürsüden aşağıya inince hanıma dedim ki "Fırsat bu fırsat hatıra olsun diye bir fotograf çektirelim" dedim. Hanım da sevdi İlber Hoca'yı benim vasıtamla. Aynı karade olmak güzel olacaktı yani. Derdim Face'de bunu paylaşmak kesinlikle değildi. Kitaplarını büyük bir zekle okuduğum adamla aynı karede olmanın verdiği bir kıvanç, mutluluk işte. Kitaplarında anlattıklarıy Batı karşısında kompleksimi kıran bir kaç kişiden birisidir ayrıca

İlber Hoca'nın  yanıbaşındaki genç asistanı ona birşeyler anlatıyordu. Hanım yanına yaklaştı, "Beraber bir fotograf çektirebilir miyiz" dedi. Saf saf bakıyordu hanıma. Sonra ben araya girdim, tekrarladım aynı soruyu. Biraz daha baktı, baktı. Arkasını döndü ve  kürsüden inen diğer insanlarla konuşmaya başladı.

Hanımla birbirimize öylece bakabaldık. Böyle bir tepkisizliğini hiç beklemiyorduk. Kayınbiraderim "Sizi duymamıştır." dedi.  Kendine birşeyler anlatılan insan eğer duymadıysa "Efennim; duymuyorum daha yüksek sesle konuşun" demez mi? Ben de timing hatamıza dem durdum. Kürsüden iner inmez protokol kapısından gidiverir diye acele ettik.(Öyle bir kapı yokmuş, hepimiz aynı kapıdan bahçeye çıktık.)

Hanım, "Tekrar rica edelim." dedi. Kırılmıştım, "Boş ver" dedim. Arkasından yürümeye başladık. Sarayın bahçeye açılan büyük kapısında  birileri İlber Hoca'yı kıstırdı veya kulakları duydu. Bilmiyorum, onu Allah biliyor. Onlarla beraber fotograf makinesine poz verdi. İyice kırıldım, o zaman.

En dış kapıya kadar arkasından usul usul yürüdük. Konferans esnasında muhabbet kurduğumuz bir zatla  da(anladığım kadarıyla koyu Cumhuriyetçiydi) bahçede ilerlerken yuvarlak havuzun başında denk geldik. İlber Hoca'nın duyacağı şekilde Bebeler" dedi bize dönerek "İdare-i maslahatçılar esaslı devrim yapamazlar”  Kendince İlber Hoca'ya laf attı. Biraz gülüştük kendi aramızda. İlber Hoca belki duydu belki duymadı ;-) Orasını yine bilemiyorum. İlber Hoca dış kapıda kendisini bekleyen şöförünün arabasına binip trafikte kayboldu.

Biz de dönüşte söylene söylene Beşiktaş Sahil Yolu'ndaki insanların arasında daldık.
İşte böyle benim İlber Ortaylı ile anım. Okursa kulakları çınlasın.

1 yorum:

Kemal Güvenli dedi ki...

"VEFATININ 150. YILINDA SULTAN ABDÜLMECİD VE DÖNEMİ ULUSLARARASI SEMPOZYUMU" kapanış oturumuna Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya da katılmıştı. Daha sonra Cumhurbaşkanımız kendisini YÖK Başkanı olarak atadı. Çok isabetli bir atama olmuştur. Yeni görevinde başarılar diliyorum.